2008-01-23

"AYVALIK" Gün Batımı Burda İzlenir

Deniz tutkunlarının gözdesi olan Ayvalık’ta yaz-kış bir başka yaşanıyor. Balıkesir’e bağlı bulunan Ayvalık’ta ki rum evlerinin mimarisi, rengarenk akasya çiçeklerinin kokusu, zeytin ağaçları arasında, sahilde ızgara balığın tadını çıkarmak Ayvalığın farkını ortaya koyuyor. Roma, Bizans ve Osmanlı kültürlerinin yaşandığı Ayvalık’ta, bu uygarlıkların izlerini hala daha görmek mümkün. Ayvalık’ta bulunan kiliseler, burada yaşayan uygarlıklardan kalma önemli eserler…
Cunda ya da Alibey Adası olarak bilinen adaya, her saat düzenlenen motor seferleri ile ulaşılabiliyor. Kilise ve manastırların bir araya toplandığı adada bulunan Taksiyarhis Kilisesi kiliselerin en büyüğüdür. Ayvalık’ı açık denizden ayıran Cunda’nın tepesinden boğazın ve adanın muhteşem manzarasını seyredebilirsiniz.
Cunda’ya gitmişken, sıra sıra dizilmiş olan balık restoranlarında, meşhur Papalina, deniz mahsulleri ve Ayvalık’ın meşhur zeytinyağından yapılmış lezzetli ot yemeklerini denemelisiniz. Adada dikkatinizi çekecek olan Rum evleri, adanın tüm şirinliğine şirinlik katıyor. Çamlık Orman Kampı’nın yukarısına doğru giderseniz eğer, büyük bir kafes içerisinde şeytana ait olduğuna inanılan ayak izini görebilirsiniz.

Eski bir lav birikintisinden oluşan bu bölgenin görünüşünün bir sofrayı andırmasından dolayı buraya “Şeytan Sofrası” adı verilmiş... Bu bölgeden Ayvalık’a tepeden bakabilir, huzur duyacağınız manzaranın karşısında saatlerce oturmak isteyebilirsiniz. Şeytan Sofrası’na güneşin batışına yakın gitmenizde yarar var, o manzara karşısında Ayvalık’a bir kez daha aşık olabilirsiniz.
Sıcaktan bunalmayacaksınız… Ayvalık Akdeniz İklimine hakim olan bir bölge olmasına rağmen, yaz aylarında sıcaktan kavrulup yanmanız mümkün değil. Lodos ve poyrazlara hakim olan beldede yazın sıcaklarında esen İmbat ve Meltem rüzgarları sayesinde serinletici bir havaya hakim olan Ayvalık’ta, kavrulmadan bir tatil geçirebilirsiniz. Ayvalık merkezden 8 km uzaklaştığınızda ulaşacağınız Sarımsaklı, kaliteli tesislerin bulunduğu bir bölgedir. 7 km uzunluğunda kumsal bulunan Sarımsaklı’da balık restoranlarına çok sık rastlayacaksınız. Yine ilçe merkezine 13 km. mesafede olan Altınova’da denize girmek için ilginç bir bölgedir.

Ayvalık gece hayatının nabzını tutan Sarımsaklı’da, tarzınıza uygun eğlence mekanı bulabilirsiniz. Ayvalık'a İstanbul'dan gitmek için öncelikle Balıkesir'e gitmeniz gerekiyor. Balıkesir'e gitmek için ise en kısa yol; Yeni kapı-Bandırma hızlı feribotuyla Bandırma'ya oradan da Balıkesir'e geçmektir. Balıkesir'e gelmişken Susurluk ayranının ve tostunun tadına bakmayı da unutmayın. Balıkesir'den sonra, İzmir yolunun devamında karşınıza çıkacak olan Ayvalık tabelaları ile kolaylıkla yolunuzu bulabilirsiniz. Ayrıca Ayvalık'a bütün illerde kara yolu ulaşımı vardır.
İyi yolculuklar

"AYVALIK" GEZİLECEK TARİHİ YERLER


AYVALIK


TARİHÇE
Ayvalık Adı Nereden Geliyor..?

1972 yılında yayımlanan 'Eolya'nın Başkenti Ayvalık' olarak türkçeleştirdiğimiz Yunanca kitaptan yararlanıldığında Ayvalık adının;- Ayva'dan ,yabani ayva'dan- Midye türü olan ve bu kesimde bulunan ayvada'dan - İlk yerleşenlerinin Midilli'nin Kydona köyünden olabileceklerinden ya da Girit'in 'Kydonies' bölgesinden gelmiş olabileceklerinden dolayı geldiği söylenebilir.Filozofların bu yerin adı konusundaki görüşlerini de vermek gerekir:Aioliki 'nin (Eolya'nın)bozulmuş şeklidir.Aiolik kelimesinden türetilmiştir Ayvalık1.Ayvalık anlamına gelen Kydonie ismi ,İÖ 330 'dan beri süregelmektedir.Yalnız ismin nereden kaynaklandığına dair ,kesin bir yanıt bulamıyoruz.Antikçağ'da gerçekten Ayvalık'tı da oradan mı aldı?Bilinmiyor...1. 'Eolya' mitolojiye göre Edremit Körfezinden İzmir'e kadar uzanan ve Midilli'yi de içine alan kıyı şeridine yerleşmiş bir soyun ülkesidir.Bu soydan olanlara Eoller ya da Eolyalılar denirdi.


İlk ve Ortaçağların Ayvalık:
Arkeolog Prof.Dr.Ömer Özyiğit 'in anlatımına göre ;Antikçağ'da ,Ayvalık'ın önündeki adalara 'Hekatonisa' ismi veriliyordu.Bu isim, bu adaların en büyüğü 'Nesos' (Moshonisi,Cunda,Alibey)aynı isimle söylenen 'Nesos' ya da 'Nasos' antik kentinin baş tanrısı olan Apollon'dan gelmeteydi.'Hekatos' Apollon'un takma adıydı.Bu nedenle bu adalara Hekatos ya da Apollon Adaları da deniliyordu.Apollon Adaların'da Nesos'tan başka 'Chalkis','Pordoselene' ,'Kydonia' antik yerleşmeleri vardı.Antik kaynaklar Chalkis,Pordoselene ve Nasos'tan oldukça söz etmelerine karşılık,Kydonia hakkında ,yazları akan ünlü bir sıcak su kaynağına sahip olduğunu yazan ,yalnız Plinius olmuştur.(İS 79)'da Vezüv Yanardağı'nın patlaması sırasında öldüğü kaydediliyor. Bugün eski Kydonia olduğunu sandığımız yerde,toprak üzerinde göze hiçbir temel çarpmamasına karşılık,yüzeyde antik devre ait ,çok bol sayıda çanak,çömlek parçacıkları açıkça görülebilmektedir.Yüzeyden topladığımız bu çanak çömlek parçacıklarına göre,burada Helenistik(İÖ 330 - 30),Roma (İÖ 30 - İS 395) çağlarına ait bir yerleşme merkezi olduğu anlaşılmaktadır.Bu antik yerleşme merkezinde ,daha da eski devirlerin bulunup bulunmadığını anlamak için,bilimsel arkeolojik kazı ve sondajların yapılması gerekmektedir. Roma Çağ'ında en parlak devrini yaşadığını sandığımız Kydonia'nın ,daha sonraları Bizans Çağı içerisinde ya da sonlarına doğru ,bazı nedenlerden dolayı,önemini yavaş yavaş kaybederek,yerleşmenin Ayvalık'ta 'İlkkurşun Tepesi' eteklerine kaydığı,burada gelişmeye başladığı,bu yeni yerleşme yerinde bulunan bazı Bizans Çağı verilerinden anlaşılmaktadır.Kent daha sonraki çağlarda gelişimini,bu merkez etrafında yapmış ve terk edilen eski yerleşme merkezi,zamanla toprak altında kalmıştır. Bu dört antik kentten Chalkis ve Pordoselene,yaşamlarını bitirmelerine karşılık,Kydonia ve Nesos,Antikçağ'dan günümüze kadar yaşamlarını sürdürmüşler ve bugün de sürdürmektedirler.Üstelik Kydonia ,Türkçeye çevrilmiş haliyle 'Ayvalık' ; Nesos ise ,Cunda ya da Alibey adıyla yaşamaktadırlar.


Yakın Tarihte Ayvalık Ansiklopedilere göre:
Cezayirli Hasan Paşa 5 Temmuz 1770'de ,Çeşme önlerinde Koyun Adaları civarında,Rus donanmasıyla çarpışmakta bulunan Osmanlı donanmasının sağ kanat komutanıdır.Çarpışmada kendi gemisi ateş alır,yaralanır ve bir salla karaya çıkarılır.Düşman ,İzmir Limanına girmesin diye oralarını sağlamlaştırır;sonra Foça,Karaburun ve Midilli Adası yoluyla Çanakkale'ye varıp Osmanlı donanmasına katılır.Ayvalık üstüne yazı yazan yabancı kaynaklara göre ise Cezayirli Hasan Paşa Ayvalık'tan geçerek İstanbul'a gitmiştir.Çarpışma esnasında gemisi hasar gören Cezayirli Hasan Paşa'nın yanındaki bir kaç askeriyle birlikte karaya çıkıp yemek ve yatacak yer için bir çiftliğe sığındığı ve çiftlik sahibi papazın kendilerini buyur edip bir hafta kadar bir süre ağırladığı anlatılmaktadır.Paşa'nın bu süre sonrasında İstanbul'a dönebilmek için Çanakkale'deki donanmaya katılmasında Papazdan yardım istemesi üzerine Papaz 50 silahlı adam ile yardım da bulunur.Ayrılırlarken dostluklarını tekrarlarlar.Hasan Paşa İstanbul'a ulaştıktan bir süre sonra Gazi ünvanı alarak sadrazamlığa yükselir.Kent dertleriyle başı çok ağrıyan Papaz ise Hasan Paşa'yı hatırlayarak İstanbul'a gider ve kendisinden kentine özerklik verilmesini ister.Kurtuluşunu kendisine borçlu olduğunu ve ne dilerse yapacağını söyleyen Hasan Paşa Papazın isteğini gerçekleştirir ve kentine özerklik verir.İşte bu özerklikten sonra Ayvalık'a yerleşen zenginler,sanaatkar rumlar kenti daha da geliştirip ünlendirirler ve bu debdebe ,bu yaşantı ,bu ilerleme 1821 Yunan İhtilaline kadar sürer.

2008-01-17

Rüzgarın Oyun Bahçesi Çeşme-ALAÇATI

Dünyanın en iyi surf merkezi olarak bilinen Alaçatı Surf Merkezi, her gün gençlerin akınına uğruyor. Her hafta çeşitli etkinlikler ve yarışların düzenlendiği plajda gençler hem güneşlenip denizin tadını çıkarıyor, hem de eğleniyor. Surf öğrenmek isteyenlere de ders veriliyor. Bu dersler sonunda tur atabilecek kadar surf öğrenilebiliyor. Plajda yer alan dükkânlarda ise surf için gerekli her türlü malzemeyi bulmak mümkündür. Alaçatı koyu, Ege kıyılarında yer alan pek çok koydan biri ama iki önemli özelliği onu windsurf yapanların cenneti haline getirmiş. Biri, hiç dinmeyen rüzgârı. Diğeri, denizin kıyıdan altmış-seksen metreye kadar bir buçuk metreyi geçmeyen derinliği.
Haritaları ve kaptanlığı ile tanıdığımız Piri Reis'te “Kitab-i Bahriye”de “Alaca at limanında deniz yufkadır” derken koyun dalgasız olduğunu kastetmiş. Yani onca rüzgâra rağmen koyda dalga yüksekliği sörfçülerin tadını kaçıracak boyuta ulaşmıyor. Alaçatı'da rüzgâr, yaz boyunca kuzey yönlerinden 15–25 kts (knots) süratle esiyor. Mayıstan ekime kadar rüzgâr sezonunda “yetmişiki milletten” windsurf yapanla karsılaşıyorsunuz. Alaçatı'daki surf okulları ile hem koyda hem Alaçatı'nın içindeki otel ve pansiyonlar, rüzgâr ve deniz tutkunlarını ağırlıyorlar. Alaçatı koyunun bir buçuk metreyi geçmeyen derinliği, aynı zamanda yeni başlayan sörfçüler içinde iyi bir eğitim sahası. Bu özelliğinden dolayı koy, hem ustalar hem acemiler için gözde bir surf merkezi. Usta delikanlıyla, yeni başlayan kardeşini veya kız arkadaşını birlikte surf yaparken görebiliyorsunuz burada; Ulusal ve Uluslararası pek çok yarışmanın düzenlendiği koyda.
ALAÇATI'nın Doğal Yapısı ve Termal Su:
Batısında Çeşme'ye sınır Karadağ sönmüş bir yanardağ olup zengin termal kaynaklara sahiptir. Bucak merkezinin civarında, yağmur sularını taşımaya yarayan küçük dere yatakları bulunur. Alaçatı ovalarından Buca ovası üzerine kurulan Alaçatı - Kutlu Aktaş içme suyu barajı 1998 yılında hizmete girmiştir. Yörenin tarıma elverişli topraklarında özellikle zeytin, anason, soğan ve enginar üretilmektedir. Ayrıca Alaçatı Türkiye'nin tek sakız ağacı bahçesine sahiptir. Güneyinde doğal Alaçatı Limanı, devamlı esen rüzgârına rağmen dalgasız denizi ile dünyada surf yapmaya elverişli önemli merkezlerden biridir. Yöre Akdeniz ikliminin tüm özelliklerini taşımaktadır. Kışları yağışlı - ılıman, yazları sıcak ve kurak geçmektedir. Alaçatı nüfusu da mevsimine göre değişir. Kışlık nüfus 10000 iken yazları 60000–70000'i bulmaktadır.
Termal su insan sağlığına faydalı ve tedavi edici özelliğe sahip. Değişik oranlarda minerallere sahip termalin insan sağlığına faydalı ve tedavi edici özellikleri var... Termal su ve özel bitkilerin karışımı ile hazırlanan bitki banyoları, vitamin eksikliğine bağlı kemik, eklem ve iskelet sistemi rahatsızlıklarına çok iyi geliyor.
Rüzgar Gülleri:
Alaçatı Belediyesi ve ARES işbirliği ile kurulan Türkiye'nin ilk Rüzgâr Enerji santrali:
Türkiye'nin ilk ticari rüzgâr santrali olarak Güçbirliği Holding A.Ş. tarafından rekor denecek 4 ay gibi bir sürede yapılıp işletmeye alınan ARES rüzgâr santrali, on iki adet ve 44 rüzgâr türbininden oluşmuştur. Türbinler Danimarka'nın en önde gelen türbin imalatçılarından biri olan VESTAS tarafından imal edilmiştir. Her bir türbin gücü 600 KW, yani santralin toplam gücü 7,2 megawatt'tır. Türbinler Germanischer Lloyd ve IEC standartlarına uygun olarak imal edilmişlerdir. Bu türbinler tarafından, bölgenin önemli rüzgâr gücü elektrik enerjisine dönüştürülmektedir.
Rüzgârın hızı saniyede 3,5 – 4 metreye erişince ve kanatların dönüş hızı dakikada 29 tur olunca türbinler elektrik üretmeye baslar. Türbin kanatlarının eğimi 0 ila 90 derece arasında sürekli ayarlanmak suretiyle, rüzgârın hızı değişse de dönüş hızı ve enerji üretimi sabit kalır. Rüzgârdan maksimum verimi almak için türbinler sürekli olarak rüzgâra doğru dönerler.
Rüzgârın ortalama hızı saniyede 25 metreyi geçince türbinler otomatik olarak durur. Ortalama rüzgâr hızı saniyede 25 metrenin altına düşünce tekrar üretime başlar.
Her bir türbin kanadının uzunluğu 22 metre olduğundan toplam rotorun çapı 44 metredir. Kanatlar epoxy ile sertleştirilmiştir. Fiberglas malzemeden yapılmıştır. Türbinler, yıldırım darbelerinden korunmak için kanat ucundan temele kadar paratoner ile korunmuştur. Kuleler paslanmaz çelikten yapılmış ve özel bir kaplama ile korunmuştur. Yükseklikleri 45 metredir. Kulelerin alt çapı 3 metredir. Üst çapı ise 2 metredir.
Elektrik üretimi, türbinlerin içindeki asenkron generatör tarafından gerçekleştirilir. Üretilen elektriğin gerilimi 690 volttur. Her bir türbin kulesinin altına yakın olarak yerleştirilmiş bulunan trafolar yardımı ile 35 kilovolta yükseltilir ve böylece üretilen elektrik enerjisi orta gerilim dağıtım şebekesine bağlanabilir.

2008-01-14

FOÇA(En Gözde Tatil Beldesi Olmaya Aday)


Foça'nın Tarihi Bilgileri
Foça (Phokaia) ; İon yerleşimlerinin en önemlilerinden biriydi. Bugünkü batı uygarlığının temelleri, İ.Ö. 6. yüzyıl'da İonya'da atıldı. Dönemin İonya'sı felsefe, mimarlık ve heykeltraşçılıkta öncü oldu.Phokaia'lı Telephanes (İ.Ö. 5.yy) Pers saraylarını yapıtları ile donaymış bir heykeltraştı. Theodoros (İ.Ö. 4.yy) ünlü bir mimardı. İ.Ö. 494 yılındaki "Lade Deniz Savaşı"nı yöneten komutan Dionysos Phokaia'lıydı. Bu komutan da ismini mitolojinin en büyük kahramanlarından "Şarap Tanrısı" Dionysos'tan alıyordu.
"Şarap Tanrısı" DionysosAdını; kenti çevreleyen adalarında yaşayan foklardan alan Phokaia, İ.Ö. 11. yy'da Aiollar'ca kuruldu. İon yerleşimi İ.Ö. 9.yy'da başladı. Phokaialılar usta denizciydiler ; 50 kürekli & 500 yolcu alabilen tekneleri vardı. Mühendislik konusundaki üstün zekaları ve denizcilikteki başarıları ile Ege, Akdeniz ve Karadeniz'e açılarak çok sayıda koloni kurdular. Foçalılar'ın tarihte kurduğu kolonilerin en önemlileri : Kardeniz'de Amysos (bugünkü Samsun); Çanakkale Boğazı'ndaki Lampsakos (bugünkü Lapseki); Midilli Adası'nda Methymna (bugünkü Molyvoz); Güney İtalya'da Elea (bugünkü Velia); Korsika'da Alalia; Güney Fransa'da Massalia (bugünkü Marsilya), Nice ve Antibes ; İspanya'da Ampuria'dır. Phokaialılar'ın denizcilikteki ustalığı, ticaret alanında da başarılı olmalarına olanak sağladı. Phokaia, İonya'da, doğal altın-gümüş karışımı elektron sikkeyi ilk bastıran kentlerden biriydi.

Phokaia bu başarıları ile bir çok uygarlığın iştahını kabartıyordu ve İ.Ö.546 yılında Persler'in tahrip ettiği ilk İon kentiydi. Pers istilası ile kentin görkemli çağı sona erdi, halkın büyük bir çoğunluğu kenti terketti. İ.Ö. 334'te Büyük İskender'in Anadolu'ya ayak basarak Pers egemenliğini ortadan kaldırması; yeni bir dönemin başlangıcı oldu. İskenderin ölümünden sonra sıra ile; Seleukoslar'ın, Bergama Krallığı'nın ve Romalılar'ın egemenliğine girdi. Erken Hristiyanlık döneminde psikoposluk merkeziydi.
Bugün Foça'nın bucağı konumunda olan Yenifoça'yı Cenevizliler kurdu ve buradaki şap madenini işlettiler.

Foça 13. yy'da Türk Beyliklerinden Çaka Bey'in; daha sonra Saruhan Beylliği'nin yönetimindeydi. Fatih Sultan Mehmet 1455'te Foça'yı Osmanlı İmparatorluğu topraklarına kattı. 1867'de Foça ve bucağı Yenifoça birleştirilerek Manisa eyaletine bağlandı. 15 Mayıs 1919'dan 11 Eylül 1922'ye kadar Yunanlılar'ın egemenliğindeydi. Kurtuluş Savaşı'nda 11 Eylül 1922'de Atatürk Foça'ya girdi ve 11 Eylül Foça'nın kurtuluşu olarak kutlanmaya başladı.


Foça'nın Tarihi Eserleri
Athena Tapınağı: Batı Anadolu'nun 12 İyon kentinden biri olan Phokaia kentinin ana tanrıçası olan Athena adına M.Ö. 590-580 yıllarında yapımına başlanan İyon düzeyindeki tapınak türünün erken örneklerinden biridir. Tüf taşından yapılmış sütunları, beşik çatı sistemini taşımaktadır. Athena tapınağının kazısı 1998-1999 kazı sezonunda başlamış ve halen devam etmektedir. Tapınak Phokaia'nın merkezinde ve şehre hakim bir konumdadır. Ana girişi doğuya bakmaktadır. Doğu yüzünün önünde de Athena'ya getirilen sunuların bırakıldığı bir sunak vardı. Tapınağın çevresi güzel bir podyum duvarı ile çevrilmekteydi.
Şu anki kazılarda bu podyum duvarının ortaya çıkarılması için çalışılmaktadır. Podyum duvarının üzerinde pek çok tapınak mimari parçaları da buunmuştur. Ayırıca Athena Kutsal Alanı 17 ve 18 yy'larda yaşam mekanı olarak kullanılmıştır. Bu döneme ait pek çok mimari ve seramik buluntular da ele geçirilmiştir.

Kybele Açıkhava Tapınağı: İ.Ö. 580 yılına tarihlenen yapıda, çeşitli büyüklüklerdeki beş nişte tanrıça Kybele'nin heykelleri ve kabartmaları yer alıyordu. Kayaya oyulmuş adak havuzuyla denizci fenerlerinin konulması için yapılan küçük nişler; denizden gelenlerin burada tapındıklarını gösteriyor. Kutsal alanın yaslandığı kayalık üzerindeki sur duvarları, duvar yapımının dört ayrı dönemini göstermektedir. Arkaik surlar, harçsız yapılmıştır. Roma dönemi surlarında kireç harcı kullanılırken; Ceneviz ve Osmanlı dönemi surlarında kireç harcı, kum, tuğla parçası ve kiremit tozlarından oluşan Horasan Harcı kullanılmıştır.
Athena'nın kökeni Babilli Kraliçe Izdar'a kadar gider. Kybele Anadolu'nun tanrıçasıdır. Kybele, Arkaik dönemden itibaren çok saygı görmüştür. Yeldeğirmenli tepe ile İncir Adası'nda da kutsal alanlar vardır.

Tiyatro: İ.Ö.340-330 yıllarına tarihlenen tiyatro son dönem kazılarda bulunmuştur. ANADOLU'NUN EN ESKİ TİYATROSUDUR. Kazı iki ayrı bölümde yapılmıştır. Birinci bölümde Analemna Duvarı iyi korunmuş bir halde ortaya çıkarılmış (4,5 m. yüksekliğinde); ikinci bölümde 4 ayrı basamak bulunmuştur. Basamaklarda Fuyte Oyta yazısına rastlanmıştır. Buradan her mahallenin ayrı bir bölümde yer aldığı ortaya konmuştur. İ.S. 1.yy'da seramik çöplüğü, 2.yy'da Nekropolis (mezarlık) olarak kullanılmıştır. Dayanıklı bir taş türü olmayan ve yörede Foça Taşı olarak anılan Tufa'dan yapılmıştır.

Arkaik Duvar & Heredot Duvarı : Son dönemdeki kazılarda Foça'nın Arkaik dönemde 5 km. uzunluğunda surlara sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Maltepe Tümülüsü tepesinde yapılan kazılarda İ.Ö.590-580 yıllarına tarihlenen sur duvarları bulunmuştur. Heredot bu duvarlardan sıkça bahsettiği için Heredot Duvarı olarak anılmaktadır. Payanda duvarın yanında yer alan 4m. genişliğindeki boşluğun kent kapısı olduğu saptanmıştır.Kazılarda çıkarılan Pers ok ve mızrak uçları, kırık amphoralar eski mancınık gülleleri İ.Ö.546'da büyük bir savaş olduğunu göstermiştir. Pers Komutanı Harpagos'un ordusuyla Phokaialılar arasındaki savaş, Harpagos'un zaferi ile sonuçlanmıştır.

Dış Kale: 1698 yılında yapılan kaleden geriye pek birşey kalmamıştır. İç kısımda Türk hamamının kalıntısı vardır.

Mozaikler: Son dönemdeki kazılarda Arkaik, klasik, Helenistik ve Roma dönemine ait yerleşim katları ortaya çıkarılmıştır. 1993'teki kazılarda çıkarılan İ.S.5-4 yy'lara tarihlenen Roma dönemi villasının taban mozaiklerinden biri hasarsızdır. Diğeri biraz ileride kısmen hasarlı olarak bulunmuştur. Sağlam kısmı restore edilip İzmir Arkeoloji Müzesi'ne konmuştur.Taş Ev: Foça'nın 7 km. kadar doğusunda kuru bir dere yatağı kenarında, İ.Ö. 4.yy'a tarihlenen, Lydia / Lykia geleneğinde; Pers etkisi altında kalınarak yapılmış bir mezar anıttır.

Şeytan Hamamı: Antik Çağ'da kayalar oyularak yapılmış bir aile mezarıdır. Mezar uzun bir yol ve iki mezar odasından oluşmuştur. Yapılan kazılar sırasında bulunan seramik, mezarın İ.Ö.4. yy'a ait olduğunu ortaya koymuştur.

Sur ve Beşkapılar: Beşkapılar, Osmanlı dönemi kalesinin kayıkhane bölümüdür. Buradaki yazıta göre Kanuni Sultan Süleyman zamanında 1538-1539 yıllarında onarım görmüştür. Beşkapılar, 1983 ve 1994 yıllarında restore edilmiştir. Şehrin etrafını çevreleyen surların en iyi korunmuş bölümleri, yarımada üzerindeki Bizans, Ceneviz ve Osmanlı dönemlerine ait onarımlardır. Beşkapılar'da bilimsel kazılar yapılmaktadır.

Yel Değirmenleri: Foça'ya gelirken indiğiniz yokuşun solunda yer alan dağdır Top Dağı ve üzerinde tarihi yel değirmenleri vardır. Artık yikilmaya yüz tutmuştur ama hem tarihi anımsatır size hem de güzel bir manzara yaşatır. Yakın zamanda yel değirmenlerinin restorasyonu planlanmaktadır.

Fatih Camii: Foça'nın Türk dönemine ait en önemli yapısıdır. Yapıda ik ikitabe vardır. Avlu kapısındaki kitabe 1531 tarihlidir. Kitabeye göre Avlu Kapısı Mustafa Ağa adlı bir kişi tarafından yaptırılmıştır. Ana giriş üzerindeki kitabeye göre de Kanuni Sultan Süleyman'ın emriyle yeniden inşa ettirilmiştir. Kitabelerden, caminin Foça'nın fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılarak 1531 yılında bir avlu ile çevrelendiği, daha sonra Kanuni Sultan Süleyman'ın emri ile ancak onun ölümünden sonra 1569-1570 yıllarında yeniden inşa edildiği anlaşılmıştır.

Kayalar Camii: Dikdörtgen planlı düz tavanla örtülü bir camidir. 15 ya da 16.yy'da yapıldığı sanılmaktadır. Minaresi 19.yy'da yapılmıştır.Bizans dönemine ait devşirme malzeme kullanılmış, üzerini örten ahşap tavan yenilenmiştir.
Hafız Süleyman Mescidi: Giriş açıklığı üzerindeki kitabeye göre 1548'de Foça Kalesi dizdarı Kurt Hacı Mustafa tarafından inşa ettirilmiştir. Günümüzdeki şeklini 18-19.yy'da almıştır. 1917'de ibadete kapanan mescit 1992'de yeniden açılmıştır.

Osmanlı Mezarlığı: 16.yy'dan 19.yy'ın sonuna kadar gömüye açık olduğu olduğu anlaşılmaktadır. Mezar taşlarında gül, selvi ağacı, üzüm salkımları, nar, hurma ve stilize edilmiş birçok bitkisel motif yer almaktadır.

Bodrum Bodrum!!!!

Halikarnassos'ta (Bodrum'un eski adı) M.Ö. 484 yılında doğan ve "Tarihin Babası" olarak bilinen HEREDOT'a göre Bodrum Dor'lar tarafından kurulmuştur. Daha sonra Karya ve Leleg'ler bu bölgeye yerleşmişlerdir. M.Ö.650 yılında Megeralılar gelerek şehri genişletmişler adını da Halikarnassos olarak değiştirmişlerdir. Bodrum M.Ö. 386 yılında Persler'in egemenliğine girmiştir.Halikarnassos en parlak devrini M.Ö. 353 yılında Karya bölgesinin başkenti olunca yaşamıştır. Dünyanın yedi harikasından biri olan Mausoleum bu dönemde Kral Mausolos'un anısına kızkardeşi ve aynı zamanda karısı olan Artemisia tarafından yaptırılmıştır.Bodrum M.Ö. 192 Romalıların eline geçmiş ancak bu dönemde önemli bir gelişme göstermemiştir. M.S. 395 yılında Bizaslıların, M.S. XI yüzyılda Türklerin eline geçmiştir. I. Haçlı savaşlarında Bizanslıların, XIV. yüzyılda tekrar Türklerin eline geçmiştir. 1415 yılında Rodos Şövalyelerinin eline geçmiştir. 1522 yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde tekrar Osmanlı İmparatorluğuna katılmıştır.Cumhuriyetin ilanından sonra adı Bodrum olarak değiştirilmiştir.

Bodrum Kalesi:
Bodrum Kalesi Rodos (St.Jean) Şövalyeleri tarafından 1402 yılında yapılmaya başlanmış ve 1522 yılına kadar yapımı sürmüştür.(Kalenin inşasının başlangıç ve bitiriliş tarihleri konusunda değişik tarihler öne sürülmektedir.) Kalenin, isimleri İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan ve İspanyol kulesi olan 5 ana kulesi vardır. İngiliz Kulesi, Aslanlı Kule olarak; İspanyol Kulesi, Yılanlı Kule olarak da bilinir. Kale 1770 yılında Rus donanmasının saldırısına uğramıştır.Padişah II. Abdülhamit zamanında bir hapishane olarak kullanılmıştır.En ünlü kalebent, Halikarnas Balıkçısı olarak tanınan Cevat Şakir Kabaağaçlı'dır. Kale 1915 Fransız bombardımanından sonra terk edilmiştir.1964 yılında Bodrum Kalesi, Müze Müdürlüğü olmuş, 1979 yılından beri Sualtı Arkeoloji Müzesi olarak adlandırılmıştır. Camiye çevrilen Şapel içerisinde M.S. 626 yılında batan Doğu Roma (Bizans) Gemisinin eserleri sergilenmektedir.1958 yılında sünger avcısı kaptan Kemal Aras tarfından bulunan geminin kıç bölümü Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi ve INA uzmanlarının çalışmalarıyla 1/1 ölçeğinde yapılmıştır.Serçe Limanı Cam Batığı Salonunda, 1025 yılında batan teknenin kendisi sergilenir. Bu tekneden 3 ton kırık ve sağlam cam çıkarılmıştır. Dünyanın en büyük İslam cam kolleksiyonu burada sergilenmektedir.Fransız kulesinin hemen yanındaki Baltalı kulede Büyük İskender'in manevi annesi , Satrap Mavzolos'un kızkardeşi olan Karya'yı M.Ö. 344 - 341 yıllarında yöneten Karya Kraliçesi Ada'nın mezar buluntuları sergilenmektedir. Kraliçe Ada'nın kafası İngiltere'de Manchester Üniversitesi, Tıpta Sanat bölümünde etlendirilmiştir. Kraliçe Ada'nın mankeni bir niş'de ayakta durur vaziyette sergilenmektedir.

Mausoleum: Dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilen Mausoleum'un yapımına Karya Satrabı Mavsolos zamanında (tahmini M.Ö.355) başlanmış ölümünden sonra kızkardeşi, aynı zamanda karısı olan Artemissia yapımına devam etmiştir.Bu eser İon düzeninde 36 sütünun süslediği orijinali 46 metre yüksekliğinde olan ve tepesinde bir zafer arabası bulunan 21 basamaklı bir piramidin taçlandırdığı dev bir anıt mezardır.M.S. 13 yüzyıla kadar korunan antik mezar önce bir depremle yıkılmış daha sonrada taşları Bodrum Kalesinin yapımında kullanılmıştır. Ayrıca bu mezara ait birçok kabartma ve heykeller 1856 yılında İngiliz Arkeolog C. Newton tarafından British Museum'a götürülmüştür. Bu yüzden bu anıta ait eserlerin çoğu British Museum'da, ancak çok az bir kısmı Bodrum'da sergilenmektedir.

Antik Tiyatro:
Helen döneminden günümüze gelen önemli kalıntılardan biridir. Kapasitesi 13.000 kişiliktir. 3 ana bölümden oluşmaktadır. Bunlar Sahne, Orkestra ve Oturma yeridir. Bina uzun dikdörtgen bir yapıdır. Her iki uçta oyuncuların gireceği birer kapı bulunmaktadır. Bunlardan başka 3 ana giriş kapısı bulunmaktadır.1973 yılında yapılan kazılardan sonra açık hava müzesi olarak düzenlenmiştir.




Mindos Kapısı:Halikarnassos'un iki giriş kapısından biri olan Mindos Kapısı Bodrum'un Batı tarafındadır.Günümüze kadar sadece duvar kalıntıları kalmıştır. Turkcell'in sponsorluğunda kazı ve restorasyon çalışmaları devam etmektedir.Büyük İskender şehri kuşatmaya M.Ö.333 yılında bu kapıdan girmiştir. Çok zorlu bir direnişten sonra şehri fethetmiş ve Mausoleum hariç tüm şehri tahrip etmiştir.